Tarihçe
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında yaşanan sıkıntılar (haberleşme, yönetim, etkinlik vb.) ile sonrasındaki ABD ambargosu, Türkiye için kendi Savunma Sanayisini mutlaka oluşturma fikrini pekiştirmiştir.
O yıllarda “Kendi Uçağını Kendin Yap”, “Kendi Gemini Kendin Yap” gibi kampanyalar ile vatandaşlardan bağışlar toplanmıştır. Bu kampanyaları yürütmek üzere Kara Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı kurulmuştur. Vakıflara o kuvvete mensup subay maaşlarından kesintiler yapılarak para aktarılmıştır.
Bu Vakıflarda toplanan paralar ile 1975’de ASELSAN, 1982’de HAVELSAN ve 1985’de TUSAŞ kurulmuştur. Daha sonra bu vakıfları bir çatı altında toplamak amacıyla 17.6.1987 tarihli ve 3388 sayılı Kanuna göre Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) kurulmuştur. 1988 yılında ise TSKGV ve diğer şirketlerin de ortaklığı ile ROKETSAN kurulmuştur.
1985 yılında 3238 sayılı Kanun’la Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde bugünkü adı SAVUNMA SANAYİİ BAŞKANLIĞI olan “Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı” kurulmuştur. 2018 yılında 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile TC. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Mevcut Durum
Yurtdışından ithal edilen savunma ürünlerinin bakım ve idamesi ile bazı kısımlarının Türkiye’de üretilmesi şeklinde başlayan Türk Savunma Sanayii, özellikle son 15 yıl içinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın da bu konuyu kendi himayelerine alıp yakından takip ve desteklemesi ile önemli bir ivme kazanmıştır.
Tam bağımsız ve dışa bağımlı olmayan çok geniş bir vizyon ile kendi savaş gemimizden (Milli Gemi-MILGEM), kendi denizaltımız (Milli Denizaltı-MILDEN), kendi eğitim uçağımız HÜRKUŞ, kendi helikopterimiz ATAK, kendi savaş uçağımız (Milli Muharip Uçak-MMU), kendi zırhlı kara araçlarımız, kendi roketlerimiz, kendi haberleşme sistemlerimiz, kendi elektronik harp çözümlerimiz ile kendi savunma yazılımlarımızı üreten projeler devreye alınmıştır. Bu konularda önemli ilerlemeler ve başarılar elde edilmiştir.
Savunma sanayiimiz artık tasarım, mühendislik ve üretim konusunda belli bir seviyeyi yakalamıştır. 2003-2013 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde sürekli bir büyüme eğilimini sürdürmüştür. Bu dönemde TSK’nin ihtiyacını karşılamak hedeflenmiş ve ALTAY tank projesi, MİLGEM 1-5 Gemilerinin üretimi, HÜRKUŞ eğitim uçağı üretimi, ANKA İnsansız Hava Aracı, MPT Milli Piyade Tüfeği, Zırhlı Kara Araçları, ATAK Helikopter üretimi gibi Türkiye için hayati öneme sahip ve dünyada da ses getiren projeler hayata geçirilmiştir.
Bu dönemde BAYKAR tarafından geliştirilip üretilen ve yurtdışına da satılan IHA ve SIHA konusu Türkiye için bir başarı hikayesidir. Mayıs 2020 tarihinde SSB Web sitesinden alınan aşağıdaki grafiklerden görülebileceği üzere 2013 yılından sonra Savunma Sanayiinin gelişiminde bir yavaşlama söz konusudur. Bu arada, bu rakamların içinde Savunma Sanayii firmalarının alt yüklenici ilişkisi içinde birbirlerine yaptıkları satışlar mükerrer olarak yer aldığından toplam net katma değer bunun yaklaşık %70’i kadardır.
2013 yılından itibaren başlayan yavaşlamanın ana sebebi Yeni ve Büyük Ölçekli projeler üretilememiş olmasıdır. 2013 sonrası dönemde daha çok önceki dönemde geliştirilmiş projelerin seri üretimine odaklanılmıştır.
SSB sitesinden alınan (Mayıs 2020’de) yukarıdaki grafiklerden de görülebileceği üzere 2013 yılından sonra Savunma Sanayii’nin ihracatında da bir yavaşlama söz konusudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın olağan üstü şahsi gayretlerine rağmen ihracatın arttırılamamasının en temel nedeni SSB’nin bu konuda bir vizyon ve strateji ortaya koyamamasıdır. SSM bünyesinde ihracat konusu bir Başkan yardımcısına bağlı daire başkanı seviyesinde takip edilmesine rağmen yapılan iş, firmaların ihracat verilerini raporlamaktan öteye geçememiştir.
Oysa Savunma Sanayii ihracatı bir “devletten devlete satış” (G to G) işi olup bu konuda devlet yönlendirmesi ve desteği olmaksızın firmaların yapabilecekleri sınırlı kalmaktadır. Devletin ilgili birimlerine bu konuda hedef ve sorumluluk verilmedikçe var olan potansiyelin yeterince değerlendirilebilmesi mümkün olamamaktadır.
Bu arada yukarıda verilen ihracat rakamları “Savunma ve Havacılık” toplamı olup esas ağırlığı TUSAŞ, TEI, KALE, ALP HAVACILIK gibi şirketlerin küresel hava araçları üreticilerine yaptıkları parça imalatlarından oluşmakta olup sürekli nakit akışı sağlayan ancak katma değeri nispeten düşük işleridir. Ayrıca bu ihracat rakamları içinde alınıp satılan sivil yolcu uçakları (THY, PEGASUS, BORAJET vb.) ile şirketlerin VIP ocakları da dahil olduğundan yanıltıcı olabilmektedir.
SaSaD tarafından yayınlanan verilere göre, Türk Savunma ve Havacılık Sanayii sektörü tarafından 2019 yılında gerçekleştirilen satışlar 10 milyar 884 milyon ABD doları, ihracat yaklaşık olarak 3 milyar ve ithalat 3 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir.
Türk Savunma ve Havacılık Sanayii 2019 Ar-Ge harcamaları 1 milyar 672 milyon ABD doları oldu. Sektörün 2019 yılındaki toplam istihdamı ise 73 bin 771 bir kişi olarak kaydedildi.
Yukarıdaki veriler anlamlı ve değerli olmakla birlikte (şirketlerin birbirlerine olan mükerrer satışları dahil) yaklaşık 10 milyar ABD doları olan “Savunma ve Havacılık” sanayii Pazar büyüklüğü, bu alanda faaliyet gösteren büyük bir küresel firmanın bile altındadır.
Buna rağmen Türk Savunma ve Havacılık sanayii, gerek teknik yetkinlik ve kapasitesi ve gerekse denenmiş çözümleri nedeniyle büyüme potansiyeli olan, yavaş da olsa ihracatını arttıran ve küresel oyuncularla rekabet edebilme potansiyeline sahip nadir gelişmekte olan ülke sanayisidir.
Başarılar ve Fırsatlar
Türk Savunma ve Havacılık sanayisinin özellikle son 15 yılda geldiği aşama gerçek bir başarı hikayesidir. TSKG Vakfı ve ona bağlı şirketlerin varlığı ve yaklaşık 40 yıllık deneyimi ile SSB gibi tek işi bu olan sektörün hamisi durumundaki bir kurumun varlığı Türk Savunma Sanayisinin diğer bir şansıdır.
Kendi gemisini (MİLGEM), kendi deniz altısını (MİLDEN), kendi uçağını (HURKUŞ), kendi IHAsını (BAYRAKTAR, ANKA, KARAYEL), kendi tankını (ALTAY), kendi zırhlı araçlarını, kendi topunu, kendi roketlerini, kendi tüfeğini (MPT), kendi mühimmatını, kendi elektronik harp sistemlerini, kendi askeri haberleşme sistemlerini, kendi askeri yazılımlarını yapma iddiası ve bunlara ilişkin projelerin başlatılmış olması çok önemli bir vizyondur. Bu denli geniş bir savunma sanayii çeşitliliği dünyada ancak ABD, ÇİN, RUSYA ve FRANSA’da vardır. Türkiye bu iddiası olan 5. Ülke konumundadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin özellikle son 10 yıldır yürüttüğü terörle mücadelenin hem ihtiyacın anlaşılması hem de Türk Savunma ve Havacılık sanayisinin geliştirdiği ürün ve çözümlerin denenmesi açısından sanayimize önemli avantaj sağlamakta, sahada denenmiş ürünler pek çok ülkenin tercihine sebep olmaktadır.
Batılı ülkelerde giderek artan yenileşim, ARGE ve üretim heyecanı eksikliği, girişimci ve üretim heyecanı yüksek Türk sanayicisi için önemli avantaj oluşturmaktadır.
Türk mühendislerinin yetenek ve azmi Türk Savunma Sanayisinin en önemli itici gücüdür. Yüzde altmışların üzerine çıkan yerlilik oranı ile ürünlerin büyük kısmının başka ülkelerin onayını gerektirmeksizin üretebilir ve ihraç edilebilir olması önemli fırsatlar yaratmaktadır. Türk Savunma Sanayiinin ürünlerine ihtiyaç duyan ülkelerin savunma harcamalarının artması ve Batılı ülkelerin savunma ürünü ihracat kısıtlamaları Türkiye’ye pazar fırsatı sunmaktadır.